Yıllar boyunca yurtdışından gelen dalış dvdleri sayesinde hem yeni malzemeler gördük hem de avcılığımızı geliştirmeye çalıştık. Büyük usta Giorgio Dapiran’ın `Aguatto Profondo` serilerini bir çocuğun oyuncağını beklemesi gibi bekledik. Zaman ve teknoloji ilerledikçe sualtı görüntüleme yaygınlaştı ve tüm dünyada zıpkıncılar kendi çekimlerini yayınlamaya başladılar.
Ülkemizde de Mehmet Arıkök başarılı avcılığı, ciddi derin dalışları ve güzel çekimleri ile hepimize ilham kaynağı olmuştur. Aida eğitmeni ve aynı zamanda Deep Worldwide dergisi bölge editörlerinden birisi olan Memo Türkiye’nin en iyi dalgıçlarından birisidir.
Sizlerle Memo’nun son çekimlerinden birisini paylaşıyorum.
Eminim beğeneceksiniz..
Daha önceki yazılarımda sizlere bir kaç projem olduğundan bahsetmiştim. Bunlardan ilki bir arşiv oluşturma ile ilgiliydi.
3 tarafımız denizlerle çevrili de olsa, denize bu kadar sırtını dönmüş başka bir millet yoktur sanırım. Ben de geçmişimizi ve dünyada olan biteni öğrenmeden bazı şeylerin gelişemeyeceğine inandığım için bu araştırmayı yaptım ve sizlerle paylaşıyorum.
Aşağıda 1957 yılından 1996 yılına kadar yapılan Dünya Şampiyonalarının hangi ülkelerde ve şehirlerde yapıldığını, bireysel puan ve takım sıralamalarını ayrıca takımın kimlerden oluştuğunu bulacaksınız.
Eminim ki önümüzdeki günlerde paylaşacağım şeyler çok daha ilginizi çekecek.
*Bu çalışmaya verdiği destekten dolayı Koray Demirel’e sonsuz teşekkürler.
Eğer başarılı olmak istiyorsak, daha geçilecek çok yolumuz var..
Denizin dibinde, basınç altında fiziksel koşulları zorlarken insanın zihninden geçen sadece iri bir balığın çıkması ve süzülerek yaklaşmasıdır sanırım. Saniyeler, saatler gibi geçerken, insan huzurla ama içten içe bir heyecanla bekler derinlikte.
Balığı ararken tüm koşullar iyi de olsa, en büyük rol her zaman nasipli olmaktan geçer.
Güzel bir günde meramıza doğru yola çıktık. Açıkta dalgalar biraz zorlasa da, meramıza ulaştığımızda dağların perdelemesiyle çarşaf gibi bir deniz bizi karşıladı.
Yeni Marotech 3 lastikli zıpkınımla avlandığım için zıpkına kamera monte edip çekim yapamadım. Diğer elimle tutup çekim yapmak için yaptığım elcik ile bir kaç çekim yapsam da 30lu metrelerde bunun kolay bir iş olmadığını anladım.
Bereketli bir gündü.
Bütün gün güzel balıklar vurmuş olsak da, dönüş yolunda Barış’ın bir topuğu fark etmesi üzerine durup bakmak istedik. İşte burada `nasip` devreye girdi.
“23 metreye doğru indiğim bir anda taşının önünde duran güzel bir gridayı farkettim. Bu grida üzerine doğru süzülürken 3 – 4 metre daha aşağıda biraz daha iri bir grida görüp zaten taşının önünde olan balıktan diğerine doğru kaymaya başladım. Renklerin değişmeye başladığı yerde balık düz bir duvarın altında sakin bir şekilde duruyordu.
Atışımı yaptım ve balığı vurduğumu görünce kafamı çevirip diğer gridaya baktım. Tahminim doğru çıkmıştı ve o da düşündüğüm gibi taşına girmişti. İlk balığı dizgime taktıktan sonra ikinci balığın deliğine doğru inmeye başladım. Feneri yaktığımda balığın içeride bana doğru bakmakta olduğunu görüp atışımı yaptım.”
İşte bu nasipti..
Güzel ve bereketli bir gündü. Yorulduk ama değdi…