2012 güzel bir yıl olarak başladı benim için. Blog Ödüllerinde gelen birincilik sonrasında bir çok gazetede haber yapılması siteye olan ilgiyi arttırdı. Site ile ilgili güncellemelere devam ediyor olacağım.
Aynı zamanda Derin Mavi Dergisinde yazı yazmaya başladım ve şubat dergisi ile yazılarımı oradan da takip edebileceksiniz.
Havaların kötü gitmesi nedeniyle çok fazla dalış yapacak fırsat bulamıyorum. Bu sebeple videosuz bir dönem olarak geçiyor ama güzel projelerim var ve bunlara yaklaşıyor olmak keyif veriyor.
Takipte kalın.. 🙂
Zıpkınla balıkavı en doğru avlanma yöntemi olsa da hala bazı engellemelere maruz kalabiliyor. Şimdi bir çok insan “neden” en doğru avlanma yöntemi olduğunu merak ediyor sanırım.. Bununla ilgili farklı bir yazı paylaşacağım..
Engellemeler demişken Türkiye’de zıpkınla Orfoz ve Ak Lahos balıklarının avcılığı yasak. Bu sebeple zıpkıncılar imkanları doğrultusunda Kıbrıs veya Yurtdışında başka ülkelere çıktıklarında bu avı yapabiliyorlar. Ben de hem Kıbrıs, hem Arabistan seyahatlerimde bunu yaşıyorum. Uluslararası sular da bu noktalardan birisi.
Eski bir video paylaşıyorum sizlerle. Uluslararası suların bereketi diyebiliriz.
Umarım keyifle izlersiniz.
Denizin dibinde, basınç altında fiziksel koşulları zorlarken insanın zihninden geçen sadece iri bir balığın çıkması ve süzülerek yaklaşmasıdır sanırım. Saniyeler, saatler gibi geçerken, insan huzurla ama içten içe bir heyecanla bekler derinlikte.
Balığı ararken tüm koşullar iyi de olsa, en büyük rol her zaman nasipli olmaktan geçer.
Güzel bir günde meramıza doğru yola çıktık. Açıkta dalgalar biraz zorlasa da, meramıza ulaştığımızda dağların perdelemesiyle çarşaf gibi bir deniz bizi karşıladı.
Yeni Marotech 3 lastikli zıpkınımla avlandığım için zıpkına kamera monte edip çekim yapamadım. Diğer elimle tutup çekim yapmak için yaptığım elcik ile bir kaç çekim yapsam da 30lu metrelerde bunun kolay bir iş olmadığını anladım.
Bereketli bir gündü.
Bütün gün güzel balıklar vurmuş olsak da, dönüş yolunda Barış’ın bir topuğu fark etmesi üzerine durup bakmak istedik. İşte burada `nasip` devreye girdi.
“23 metreye doğru indiğim bir anda taşının önünde duran güzel bir gridayı farkettim. Bu grida üzerine doğru süzülürken 3 – 4 metre daha aşağıda biraz daha iri bir grida görüp zaten taşının önünde olan balıktan diğerine doğru kaymaya başladım. Renklerin değişmeye başladığı yerde balık düz bir duvarın altında sakin bir şekilde duruyordu.
Atışımı yaptım ve balığı vurduğumu görünce kafamı çevirip diğer gridaya baktım. Tahminim doğru çıkmıştı ve o da düşündüğüm gibi taşına girmişti. İlk balığı dizgime taktıktan sonra ikinci balığın deliğine doğru inmeye başladım. Feneri yaktığımda balığın içeride bana doğru bakmakta olduğunu görüp atışımı yaptım.”
İşte bu nasipti..
Güzel ve bereketli bir gündü. Yorulduk ama değdi…